Dil ve Kur tercihinizi sitenin en alt sol taraftaki bölümden değiştirebilirsiniz.
HİCRET
Hicret, bir insanın hayatında Allah yolunda yaptığı en büyük adımlardan biridir. Tarih boyunca pek çok peygamber ve Müslüman, inançlarını korumak, dinlerini yaşamak veya zulümden kaçmak amacıyla hicret yolculuğuna çıkmıştır. Hicret, insanın sadece fiziksel bir yer değişikliği değil, aynı zamanda manevi bir yükseliş arayışı olarak da görülebilir. Bir Müslüman için hicret, Allah’ın rızasını kazanmak uğruna yapılan bir vazifedir; bu, bazen zahiri bir göç, bazen de nefsin kötü özelliklerinden sıyrılarak yapılan manevi bir yolculuktur.
Hicret, zahirî (görünür) ve manevî (içsel) olmak üzere iki ana başlıkta ele alınır. Zahirî hicret, Allah’ın yolunda başka bir beldeye göç etmeyi ifade eder ve Allah'ın peygamberlerine emrettiği bir ibadettir. Bu konuda ilk olarak hicret eden peygamber Hz. İbrahim (a.s.) olmuştur. Nemrud’un zulmünden kurtulan Hz. İbrahim, önce Mısır’a, ardından Şam’a gitmiştir. Allah, bu hicretin bir bereketi olarak Hz. İbrahim’e oğulları İshâk ve Yakub’u bağışlamış, onların soyuna peygamberlik ve kutsal kitaplar vermiştir. Bu örnekten yola çıkarak Allah’a gönülden bağlı olanların, dünyada ve ahirette mükafat bulacaklarına inanılır. İslam’ın ilk dönemlerinde hicret, Müslümanlara bir farz olarak yüklenmiştir.
MANEVİ HİCRET
Manevi hicret ise, kötü davranışları terk edip erdemli, güzel ahlakla bezenmek, Allah’a daha yakın olma yolunda ilerlemek demektir. Bu içsel hicret, kıyamete kadar sürecek bir yolculuktur. Tasavvuf ehli kimseler bu yolculukta, nefsin isteklerini bırakıp Allah’a yakın olma gayreti içindedirler. Cenâb-ı Hakk'ın hoşnutluğunu kazanmak için, gazabını celbedecek davranışlardan uzak durmak gereklidir. Bu da şeriat ile dışımızı, tarikat ile nefsimizi, marifet ile ruhumuzu ve hakikat ile sırrımızı düzeltmekle mümkündür.
Zahiri ıslah, farz, vacip ve sünnet ibadetlerini yerine getirip nafile ibadetlerle manen yükselme gayreti ile gerçekleşir. Bu noktada, esas olan helal kazançtır. Nefsin temizlenmesi ise kibir, öfke, riya, gıybet gibi kötü özellikleri terk edip, bunların yerine alçak gönüllülük, samimiyet, sabır gibi erdemli nitelikleri kazanmaktan geçer. Nefsin kötü özellikleri, Allah’a yakınlık için bir perde oluşturur; bu perdenin aralanması, çaba ve sürekli bir iç mücadele gerektirir.
MEVLANA DER Kİ:
"Dünya gözüyle gördüğüne aldanma, güzel ahlakla süslen ki gönüllerde taht kurasın," diyen Mevlana, insanın dış görünüşe değil, içsel güzelliğe, yani ahlaki değerlere önem vermesi gerektiğini ifade eder. Yine "Ham olarak geldim, piştim, yandım" sözüyle de kişinin manevi yolculuğunu anlatır; ahlakını güzelleştiren, nefsiyle mücadele eden bir kimsenin olgunlaşıp Allah’a yaklaşacağını ifade etmektedir.Bu manevi yolculuk, insanın Allah yolunda hem zahiren hem de batınen hicret etmesi anlamını taşır.
Ahlakın güzelleşmesi, doğru rehberlik eşliğinde kötü huyları terk edip yerine güzel huyları kazanmaya bağlıdır. Kötü huylarından kurtulmak ve güzel ahlak sahibi olmak isteyen kişi, bir mürşid-i kâmilden rehberlik almalıdır. Bu manevi yolculuğu tamamlayabilmek için ise Allah’a, kötü ahlaklardan arınarak doğru yola yönelmesi için dua etmelidir.