Allâhü Teâlâ, Furkan Sûresi’nin 77. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur: “De ki: Duanız olmasa, Rabb’im size ne kıymet verirdi?..” Yani, yaratılışınızın hikmet ve gayesi, ibadet ve kulluktur. Onun için ibadet ve kulluğunuz olmasa Allah indinde ne kıymet ve ehemmiyetiniz olurdu? Dua, kulluğun özü ve Allah ile bağ kurmanın en saf yoludur. Kul, dua ile Rabb’ine yönelir, ihtiyaçlarını yalnızca O’ndan diler ve huzur bulur.
Devaların en faydalısı duadır. Dua, belaları giderir, inmesine mâni olur. İnmiş olan belayı da hafifletir. Dua, müminin silahıdır. Ancak dua, kalp huzuruyla ve zihin ve fikir dağınık olmadan, derli toplu bir hâlde yapılmalıdır. İhlasla yapılan dua, Allah katında değer bulur. Nitekim, bir müminin duasında samimiyet ne kadar çoksa, o dua o kadar kuvvetlidir. Dua ederken insan, Rabb’ine karşı duyduğu minneti, sevgi ve korkuyu tam anlamıyla hissetmelidir. Bu hissiyatla yapılan dua, sadece bir ihtiyaç dileği değil, aynı zamanda kulun Allah’a olan teslimiyetinin bir nişanesidir.
DUA ETMENİN USULÜ VE ZAMANI
Gecenin son üçte biri gibi icâbet olunması umulan vakitlerde daha çok dua edilmelidir. Bu vakitler, duanın kabul olma ihtimalinin yüksek olduğu zamanlardır. Kıbleye yönelerek huşû ve tevazu, tazarru ve niyaz ile yapılmalıdır. Maddeten ve manen temiz olarak, Hak Tebâreke ve Teâlâ Hazretlerine hamd ve sena, Resûlüne salât ve selâm edilerek yapılmalıdır. Duadan önce, tevbe ve istiğfar edip bir miktar sadaka verilmelidir. Böylece insan, duası öncesinde hem maddi hem de manevi bir arınma sağlamış olur. İnsanın tevbe ile günahlarından arınması ve sadaka ile Allah’ın rızasını kazanması, duasına ayrı bir bereket katar.
Dua ederken insan, sadece kendisi için değil, diğer müminler için de dua etmelidir. Başkaları için yapılan dualar, kişinin kendi duasının kabulüne de vesile olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Bir müminin kardeşi için gıyabında yaptığı dua kabul olunur. O dua melekler tarafından ‘Âmin! Aynısı senin için de olsun.’ denilerek desteklenir.” buyurmuştur. Bu nedenle dualarımızda sadece kendi sıkıntılarımıza değil, ümmetin sıkıntılarına da yer vermeliyiz. Dualarımız, bireysel olmaktan öte toplumsal bir iyilik dileği de taşımalıdır.
DUADA ISRARCI OLMAK GÜZELDİR Duada ısrar etmeli ve devamlı yapmalıdır. “Yâ Rab! Beni mahrum etme, duamı kabul buyur!” demelidir. Ancak burada dikkat edilecek bir husûs vardır; şüphe yoktur ki âyet-i kerîmelerin, zikirlerin ve duaların her biri kendi nefsinde faydalı ve şifalıdır. Velâkin şartlarına uyulmazsa faydası olmaz. Nitekim maddî ilaçlarda da öyledir. Bir kimse kendisine zararlı gıdalar yer, perhiz etmezse ne kadar faydalı ilaç kullansa da elbette faydasını görmez. Aynı şekilde, dua eden kimse de helal lokma yemeye, haramdan uzak durmaya özen göstermelidir. Kalbin temizliği ve hayatın istikamet üzere olması, duanın makbul olmasında büyük önem taşır.
MAKBUL DUANIN ŞARTLARI İlâhî devaların da şartları vardır: 1- Kişinin itikadı sağlam ve temiz olmalıdır. 2- Haramdan ve zulümden kaçınmalı, dua sırasında kalbi gaflet üzere olmamalıdır. 3- Duada bütün kalp ile yönelip niyaz ve tazarru üzere olmalıdır. Yoksa duayı sadece dili ile yapıp kalbi başka şeylerle meşgul olursa faydasını göremez. Nitekim bir hadîs-i şerîfte: “Biliniz ki Allâhü Teâlâ, gafil ve kendisinden başka şeylerle meşgul olan bir kalple yapılan duayı kabul etmez.” buyurulmuştur.
Dua, insanın imanını tazeler, ruhunu güçlendirir ve Rabb’iyle olan bağını pekiştirir. Mümin, duada ne kadar samimi ve ısrarlı olursa, Rabb’ine o kadar yakınlaşır. Bu nedenle dua, yalnızca sıkıntı anlarında değil, her daim yapılmalı ve insan Rabb’ine olan bağlılığını her an yenilemelidir. Unutulmamalıdır ki, dua müminin silahıdır; o silah ne kadar iyi kullanılırsa, insan o kadar huzurlu ve güçlü olur.
MAL İLE DUA ETMEK: KURBAN Kurban, bir dua çeşididir; Allah’a sunulan maddi bir fedakârlık ve manevi bir bağlılık ifadesidir. Kurban ibadeti, insanın sahip olduğu nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğunu idrak etmesi ve O’na olan şükrünü göstermesi için bir vesiledir. Bu ibadetle kul, malından bir kısmını Allah yolunda feda ederek hem Rabb’ine olan sevgisini hem de teslimiyetini ifade eder. Kurban, dua ile dile getirilen samimi yakarışların, fiili bir şekilde yaşanmasıdır. Kul, kurban keserken yalnızca maddi bir ibadet gerçekleştirmez; aynı zamanda kalbinden geçen niyet ve dualarıyla Rabb’ine yaklaşır, O’na güvenini ve itaatini pekiştirir.
Kurban ibadeti, Allah’a olan manevi güvenin ve tevekkülün en güzel örneklerinden biridir. İbrahim (a.s.)’ın Allah’a olan teslimiyetini ve İsmail (a.s.)’ın gönülden bağlılığını simgeleyen bu ibadet, kulun Rabbinin emirlerine gönülden rıza göstermesinin bir nişanesidir. İnsan, kurban keserken sadece bir hayvanı Allah için feda etmez; aynı zamanda nefsini, kibir ve dünya hırslarını da kurban etmeyi hedefler. Bu yönüyle kurban, maddi bir ibadetin ötesine geçer ve kulun Rabbiyle derin bir manevi bağ kurduğu özel bir dua hâline gelir. Bu ibadetle insan, Allah’ın verdiği nimetlere şükrederken, O’ndan af, mağfiret ve rahmet dileğinde bulunur; hem malıyla hem de duasıyla Allah’a yakınlaşır.